Zorbalığın Yetişkinlikte Maskelenmiş Hâlleri
- Delfi Psikoloji
- 19 Haz
- 2 dakikada okunur

Zorbalık denildiğinde çoğu insanın aklına okul sıraları gelir: Alay edilmek, dışlanmak, fiziksel ya da sözel olarak saldırıya uğramak… Toplumsal olarak zorbalığın çocukluk ve ergenlik dönemine ait bir olgu olduğu sanılır. Ancak gerçek şu ki, zorbalık yetişkinlikte ortadan kalkmaz; sadece biçim değiştirir. Büyüyen bedenlerin ve gelişen toplumsal rollerin içinde, zorbalık daha incelikli, daha sosyal kabul gören, ama bir o kadar da yıkıcı bir formda devam eder.
Yetişkinlikte zorbalık çoğu zaman “gizli” kalır çünkü artık doğrudan saldırılar yerine ima, sessizlik, küçümseme, alay ve manipülasyon gibi dolaylı yollar tercih edilir. Bir iş arkadaşının sizi sürekli görmezden gelmesi, bir yöneticinin başarılarınızı sistematik olarak değersizleştirmesi ya da bir partnerin sizi sürekli kendinizden şüphe ettirecek biçimde davranması bu tür zorbalık biçimlerine örnektir. Bu tür davranışlar, dışarıdan bakıldığında zararsız ya da sıradan görünebilir. Oysa bunlar, kişinin öz saygısını zedeleyen, psikolojik sağlamlığını aşındıran ve zamanla daha derin ruhsal sorunlara yol açabilen bir tür görünmez şiddettir.
Bu görünmez zorbalığın temelinde genellikle bireyin kendi içsel çatışmaları ve savunma mekanizmaları yer alır. Kimi zaman değersizlik duygusuyla başa çıkmak için başkalarını değersizleştirme eğilimi ortaya çıkar; kimi zaman ise kontrolsüzlük duygusuna karşı bir tür aşırı denetim refleksi gelişir. Özellikle narsistik örüntülere sahip bireylerde, üstünlük hissini koruyabilmek adına başkalarını küçümsemek, aşağılamak ve eleştirmek temel bir iletişim tarzına dönüşebilir. Bu davranışların birçoğu, failin bilinçli olarak kötü niyet taşımasından ziyade, çözülmemiş psikolojik ihtiyaçlarının dışavurumu olarak gelişir. Ancak bu durum, davranışların yarattığı tahribatı ortadan kaldırmaz.
Ne yazık ki, yetişkinlikte maruz kalınan zorbalık çoğu zaman dile getirilmez. Çünkü bu davranışlar açıkça tanımlanamaz, kimi zaman “duygusal hassasiyet”, “fazla alınganlık” ya da “işin doğası” gibi gerekçelerle meşrulaştırılır. Mağdur, yaşadığı süreci adlandıramadığı için içselleştirir, kendini suçlar ve zamanla bu ilişkisel şiddetin normal olduğuna inanabilir. Toplumda olgunluğun, profesyonelliğin ya da duygusal dayanıklılığın ölçütü olarak susmak ve katlanmak görülür. Bu da zorbalığın sürdürülebilirliğini artırır.
Oysa zorbalık sadece fiziksel olarak değil, duygusal ve zihinsel olarak da yıkıcıdır. Sürekli olarak değersizleştirilen, küçümsenen ya da manipüle edilen bireylerde benlik algısı zedelenir. Kişi kendi sınırlarını tanımlamakta zorlanır, özsaygısını kaybeder ve yoğun bir güvensizlik duygusuyla baş başa kalır. Bu durum, uzun vadede depresyon, anksiyete bozuklukları, tükenmişlik sendromu ya da travma sonrası stres belirtilerine yol açabilir.
Bu tür ilişkisel şiddetin fark edilmesi, adlandırılması ve sınırlarının çizilmesi psikolojik iyilik halinin korunması açısından kritik önemdedir. Zorbalık yalnızca saldırganlık içeren eylemlerle sınırlı değildir; sessizliğin, alayın, duyarsızlığın ve sürekli eleştirinin ardında da güçlü bir şiddet barınabilir. Bu nedenle sağlıklı ilişkiler kurabilmek için görünmeyen şiddeti görünür kılmak gerekir. Zira zorbalığın en sinsi hali, bir “normal” gibi davranılmasıdır.
Yetişkinlikte zorbalıkla karşılaşan bireylerin yalnız olmadığını bilmeleri, yaşadıkları deneyimi adlandırmaları ve gerektiğinde profesyonel destek almaktan çekinmemeleri önemlidir. Psikolojik sağlamlık, her şeye katlanmak değil, neye katlanmamak gerektiğini fark edebilmektir. İlişkilerdeki zarafetin, duyarlılığın ve saygının korunması; ancak bu görünmeyen şiddet biçimlerine karşı duyarlılıkla mümkün olabilir. Gerçek güç, bu maskelerin arkasını görebilmekte ve kendini koruyacak sınırları çizebilmekte yatar.
Comments