Neden Kendi Analizine Giden Psikologları Tercih Etmelisiniz?
- Delfi Psikoloji
- 3 gün önce
- 4 dakikada okunur

Psikoterapistlere sıklıkla yöneltilen sorulardan biri, kendilerinin de bir başka terapiste gidip gitmedikleridir. Bir terapistin terapiye gitmesi, pek çok kişi için şaşırtıcı bir durum olarak görülse de, aslında psikoterapi pratiğinde temel bir meseleye işaret eder: terapistin kendi içsel süreçleriyle çalışmasının önemi. Bu durum, "terapistin terapisi" konusunu hem profesyonel açıdan, hem danışan açısından hem de etik bağlamda oldukça ilginç ve tartışmaya değer kılar.
Terapistin terapisinin, terapistin iyiliğini sürdürmek ve etkinliğini artırmak gibi iki temel amacı vardır. Bir psikolog terapiye giderek kendine dair süreçlerin farkına varacak ve bunları danışanlarıyla olan çalışmalarının içeriğinden ayrı tutabilme yetisini geliştirecektir. Bu sürecin aynı zamanda koltuğun öteki tarafında olmanın nasıl bir his olduğunu birinci elden deneyimlemek ve başka bir terapistin klinik yöntemlerini gözlemlemek gibi katkıları vardır. Bu gözlemler, terapistin kendi tekniklerinde olumlu anlamda gelişmesinde önemli rol oynar (Macran ve Shapiro, 1998).
Terapistin, hastalarıyla gerçekleştireceği terapötik çalışmaları güçlendirmek amacıyla kişisel analizden geçmesi geleneği Freud öncülüğünde başlamıştır. Bu sorunun arkasındaki merakı anlamlandırmak, terapötik süreç ile psikanaliz külliyatının uzun ve ayrıntılı meselelerinden olsalar da, kısaca aktarım ve karşı aktarım meselelerine değinerek giderilebilir.
Terapistin kişisel analizinden veya terapisinden geçmesiyle önemli oranda ilişkili olan aktarımlar ve karşı aktarımlar, tekrarlama zorlantısına dayanan bilinçdışı olgulardır, büyük ölçüde bireyin çocukluk dönemindeki önemli deneyimlerinden beslenir ve kişinin geçmiş duygusal yaşamında etkili olan önemli figürlere yönelik duygularını içerir (Tower, 1956).
Aktarım, bireyin çocukluk döneminde önemli ötekilerle yaşadığı deneyimlerin bilinçdışı yollardan sonraki ilişkilerinde ve terapötik süreçte tekrar canlandırılmasıdır. Freud, aktarımı bireyin geçmişte bakım-verenlerine karşı geliştirdiği meydan okuyucu ve eleştirel tutumu bilinçli olarak hatırlayıp ifade etmek yerine, aynı tutumu terapistine sergilemesi durumuyla örnekler. Benzer şekilde, kişinin erken çocukluk döneminde yaşadığı çaresizlik ve umutsuzluk hislerini doğrudan dile getiremeyebileceği, ancak terapi sürecinde rüyalar ve serbest çağrışımlar yoluyla bu duygularını dolaylı olarak terapistine iletebileceğini öne sürerek açıklamasını ayrıntılandırır. Terapötik çalışmada, unutulmuş geçmişin aktarım yoluyla terapiste ve bireyin diğer mevcut ilişkilerine bir nevi bir yineleme zorlantısı şeklinde yansıması ile sıklıkla meşgul olunur (Freud, 1914).
Winnicott’ın psikoterapinin iki kişilik bir oyun olduğuna dair tanımı, başarılı bir terapötik sürecin iki tarafın da çalışmasına bağlı olduğuna parmak basar. Benzer şekilde Ogden (1992), psikoterapistin hastanın aktarımının bir parçası olması durumunun telefon görüşmesi ve psikoloğa dair belirli bilgiler gibi faktörlerle birlikte ilk görüşmeden bile önce başladığını ancak bunun psikoterapist için de geçerli olduğunu belirterek bir çeşit karşılılıktan bahseder.
“Hastanın ilk seanstan önce (hayalinde) bir analisti olduğu gibi, analistin de ilk görüşmeden önce kendi zihninde bir hastası (daha doğrusu hastaları) vardır.”
Freud (1910) karşı aktarımı; hastanın, doktorun bilinçdışı duyguları üzerindeki etkisi şeklinde açıklamıştır. Analistin, kendi karşı aktarımını fark edip üzerinde çalışması gerektiğini belirterek, psikanaliz pratiği yapan herkesin kişisel meseleleri ve dirençlerine dikkat çekmiştir. Bu nedenle, analistin mesleğine başlamadan önce kendini analiz etmesi ve bu süreci hastalar üzerindeki gözlemleriyle derinleştirmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bunun arkasında yatan amaç analisti otomatik yorumlar üreten, mekanik bir yapıya dönüştürmekten ziyade tam aksi şekilde anlatılanların onda uyandırdığı duyguları bir nevi hastasının yaptığı şekilde doğrudan dışa vurmak yerine, bu duyguları bastırmadan içinde tutabilmesini ve analitik süreci bunu yaptıktan sonra yönlendirebilmesini sağlamaktır (Heimann, 1950; akt. Epstein ve Feiner, 1979).
Kişisel analiz; bilinçdışıyla daha direkt bir deneyim kazandırması, duygusal örüntülerden belirli bir özgürlük alanı sağlaması ve analistin kendi kendini analiz etmeye devam edebilme olanağı sağlaması gibi kazanımlar bakımından önemlidir. Ancak elbette, ruhsallığın dinamik ve diyalektik işleyişi göz önüne alındığında, hiçbir analistin bilinçdışından tamamen arınmış ya da içgüdüsel dürtüler ve savunmalara karşı tamamen bağışık olması - tamamen analiz edilmiş olması - beklenmez. Aktarım ve karşı aktarım süreçleri, analistin bilinçdışının bilinçli bir kontrolle yönetilemeyeceğini, ancak terapötik süreçte analiz edilebileceğini gösterir. Bu durum, psikanalizin temel prensibi olan bilinçdışının araştırılabilir ancak doğrudan kontrol edilemez olduğu görüşüyle örtüşmektedir (Tower, 1956).
Tüm bunlar neyi ifade eder?
Psikolog seçimi sürecinizde, psikoloji lisans eğitimi almış ve klinik yüksek lisans sürecinden geçmiş uzmanları tercih etmenin yanı sıra, psikoloğunuzun bir analiz/terapi sürecinden geçip geçmediğini de göz önünde bulundurabilirsiniz. Psikoterapiye erişim ne yazık ki maddi koşullar nedeniyle zorlayıcı olabilse de, psikoterapi uygulamanın ön koşulu olduğunu, terapistin kendine yapacağı belki de en önemli yatırım olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu nedenle, hem meslektaşlarımız hem de psikolog arayışında olan okuyucularımız için bu konuya özen gösterilmesi gerektiğini vurguluyoruz.
Yazar: Buket Balcı
KAYNAKÇA:
Lawrence Epstein Ph.D. & Arthur H. Feiner Ph.D. (1979) Countertransference: The Therapist's Contribution to Treatment, Contemporary Psychoanalysis, 15:4, 489-513, DOI: 10.1080/00107530.1979.10745593
Freud, S. (1910) The future prospects of psycho-analytic therapy. Standard Edition 11:139-152. London: Hogarth Press. 1957.
Freud, S. Remembering, repeating, and working through. In J. Strachey & A. Freud (Eds.), The standard edition of the complete psychological •works of Sigmund Freud (Vol. 12). London: Hogarth, 1956. (Originally published, 1914.)
Heimann, P. (1950) On countertransference. International Journal of Psycho-Analysis 31:81-84.
Macran S., Shapiro D. A. (1998). The role of personal therapy for therapists: A review. The British Journal of Medical Psychology, 71, 13–25.
Thomas H. Ogden M.D. (1992) Comments on transference and countertransference in the initial analytic meeting, Psychoanalytic Inquiry: A Topical Journal for Mental Health Professionals, 12:2, 225-247, DOI: 10.1080/07351699209533894
Tower, L. E. (1956). Countertransference. Journal of the American Psychoanalytic Association, 4(2), 224-255.
Winnicott, D. W. (2013). Oyun ve gerçeklik (T. Birkan, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Commentaires